OSMANLI DÜNYASI, 12.08.2022 saat: 21:00'a kadar internet sitemizden pey verebilirsiniz. 21:02 itibariyle canlı mezat başlayacaktır. Kitap, Dergi ve süreli yayın hariç tüm ürünlerden % 20 ürün KDV'si alınmaktadır. Komisyon Oranı: % 20 + KDV'dir. ÖDEME SÜRESİ MÜZAYEDE BİTİMİNDEN SONRA 1 HAFTADIR.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Mesnevî’sine yazdığı şerhle meşhur olan ve bundan dolayı “Hazret-i Şârih” diye de anılan Ankaravî, çağındaki ilim ve fikir hayatına hâkim olan şerhçiliğin tesiriyle Herevî, İbnü’l-Arabî, İbnü’l-Fârız ve Mevlânâ gibi büyük mutasavvıfların eserlerini şerhetmiştir. Çok geniş tasavvuf kültürü sayesinde meselelere getirdiği yorumlar bakımından eserleri şerh ve hâşiyenin de ötesinde bir değer taşımaktadır.
Tefsîru Tibyân, Ayıntabî Mehmed Efendi tarafından kaleme alınan, Kurân-ı Kerîm´in ilk Türkçe matbu tefsiridir. Tefsîru Mevâkib ise İsmail Ferruh Efendi´nin, Hüseyin İbn Ali el-Kaşifî´nin el-Mevâhibü´l-Aliyye adlı Farsça tefsirinden hareketle yazdığı bir tefsirdir.
Osmanlı alimi Mesud Efendi, başta Ahmet Cevdet Paşa olmak üzere Mecelle Cemiyeti üyelerinin takdirini kazanan ve bilinen tek eseri Mir´at-ı Mecelle´de, önce Mecelle maddelerini vererek bunların dayandığı fıkhî metinleri kaydetmiş ve faydalanılan her fıkhî metnin adını ve bölümünü de zikretmiştir.
Daha çok Tomar-ı Turuk-ı Aliyye adlı eseriyle tanınan Sadık Vicdanî, Kâdiriyye tarikatına mensup bir aile çevresinde yetişmesine rağmen Nakşî-Halidî şeyhi Ballıkzâde Ahmed Mahir Efendi´ye intisap etmiştir. Ayrıca Basra´da Hicaz demiryolunun inşası için halktan yardım toplamada gösterdiği başarıdan dolayı da nişan ve terfi ile ödüllendirilmiştir.
Mecmuatü’l-Ahzab, Nakşibendi ve Halidi şeyhlerinden meşhur alim ve mutasavvıf Ziyaeddin Gümüşhanevi’nin en büyük dua kitabı olup, tarikatların meşayih ve kollarının kurucuları tarafından vird olarak telkin edilen ve belirli durumlarda adabına göre okunması istenilen, başta ayet ve hadislerde yer alanları olmak üzere tüm vird, hizb, zikir ve kasidelerden oluşmaktadır.
Galatasaray Lisesi ve Dârülfünun’da Farsça ve İran edebiyatı öğretmeni olarak çalışan Hüseyin Dâniş´in Lîsan-ı Fârisî adlı eseri, liselerde okutulmak üzere hazırlanmış muhtasar bir edebiyat tarihi ve Farsça dil bilgisi kitabıdır.
Arap dili ve öğretimine yaptığı hizmetlerden dolayı İsveç-Norveç hükümeti tarafından bir altın madalya ile ödüllendirilen son devir Osmanlı âlimi ve müderris Mehmed Zihni Bey, Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi ulûm-i Arabiyye ve dîniyye muallimliği, Mekteb-i Mülkiyye usûl-i fıkıh muallimliği yapmıştır.
"Tarihi sevdiren adam" olarak bilinen Ahmed Refik, Mekteb-i Harbiyye’den birincilikle mezun olduktan sonra uzun yıllar askerî okullarda coğrafya ve Fransızca hocalığı ve Harp Okulu tarih öğretmenliği yapmış, gazete ve dergilerde sürekli olarak yazılar yazmıştır.
"Tarihi sevdiren adam" olarak bilinen Ahmed Refik, Mekteb-i Harbiyye’den birincilikle mezun olduktan sonra uzun yıllar askerî okullarda coğrafya ve Fransızca hocalığı ve Harp Okulu tarih öğretmenliği yapmış, gazete ve dergilerde sürekli olarak yazılar yazmıştır.
Metafiziksel unsurlarla yazdığı trajikomik romanları dönemin yazarları tarafından sert bir dille eleştirilen ve dönemin, romancılığı en çok tartışılan isimlerinden biri olan Gürpınar, söz konusu eleştirilere Şakavet-i Edebiyye adlı bu tenkit kitabıyla cevap vermiştir.
Tanzimat'tan sonraki Türk edebiyatının tanınmış edebiyatçısı Şemseddin Sami, roman ve tiyatro yazarlığından gazeteciliğe, lügatçilikten ansiklopedi yazarlığına kadar değişik alanlarda önemli eserler vermiş bir isimdir.
Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi´nde Arap dili, Mekteb-i Mülkiyye´de usûl-i fıkıh muallimliği yapan Zihni Bey tarafından kaleme alınan ve kendisine şöhret kazandıran eser; fıkhın nikâh, talâk, yemin ve radâ‘ [emzirmek] bölümlerini içerir.
Son devir Osmanlı alimlerinden ve döneminin önde gelen hukukçularından Ali Haydar Efendi´nin bu eseri, Arazi Kanunnamesi üzerine yapılan en tanınmış şerhlerden biri olup, Mülkiye Mektebi’nde okuttuğu arazi dersi notlarının bir özeti niteliğindedir.
Osmanlı döneminde kabul edilip, Cumhuriyet döneminde de uygulanan, Türkiye’nin ilk ceza muhakemesi kanunudur. Bu kanunla Türkiye’de ilk defa ceza muhakemesi hukuku, genel ve kapsamlı bir yasal çerçeveye kavuşmuş ve modern ceza muhakemesi kanunlarına egemen olan işbirliği sistemini benimsemiştir.
Nimet-i İslam adlı bu eseri ile büyük şöhret kazanan son devir Osmanlı alimi ve müderrisi Mehmed Zihni, ülke içinde üstün başarı madalyaları ile taltif edilmiş; Arap dili ve öğretimine yaptığı hizmetlerden dolayı da İsveç-Norveç Hükümeti tarafından altın madalya ile ödüllendirilmiştir. Ayrıca Galatasaray Sultanisi ve Mülkiye Mektebi´ndeki hocalığı sırasında çığır açıcı öğretimi sayesinde Kenan Rifai, Babanzade Ahmed Naim, Ali Nazima gibi birçok değerli talebe yetiştirmiştir.
Aslı Sanskritçe olan fabl türündeki bu eser, ismini eserdeki ilk öykünün kahramanları olan Kelile ve Dimne adındaki iki çakaldan alır. Batı dillerine de çevrilen eser pek çok yazarın ve şairin ilham kaynağı olmuştur.
Meşrutiyet yanlısı ve ilerici alim tipinin bir temsilcisi olarak görülen Osmanlı şeyhülislamı Musa Kazım´ın Ahmed Midhat Efendi´ye verdiği tefsir derslerinin Ahmed Midhat Efendi tarafından kaleme alınmasıyla meydana gelen bir eserdir.
Osmanlı tasavvuf tarihçisi ve mutasavvıf Hüseyin Vassaf´ın bu eseri, Bursalı Mehmed Tahir’in isteği üzerine, Sırât-ı Müstakîm’de yayımlanan Süleyman Çelebi ve mevlidiyle ilgili iki makalesinin genişletilmesiyle meydana gelmiştir.
Safveti Ziya’nın ilk romanı olan eser 1898’de Servet-i Fünun dergisinde tefrika edilmiş, ancak sansüre uğramıştır. Yazar, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra sansürle çıkarılan bölümleri ekleyerek romanını asıl biçimiyle 1912’de kitap olarak yayımlamıştır.
Osmanlı başvekili ve sadrazamı Said Paşa’nın, en büyük rakibi durumunda olan Kâmil Paşa’nın Şarkî Rumeli, Mısır ve Ermeni meseleleri konusunda kendisine yönelttiği ithamlara cevap niteliğindedir.
Galatasaray Lisesi ve Dârülfünun’da Farsça ve İran edebiyatı öğretmeni olarak çalışan Hüseyin Dâniş´in bu eseri Darülfünun Edebiyat ve İlahiyat Fakültesi ile Darülmualliminde okutulmak için hazırlanmış, İran edebiyatının ve Farsçanın tanıtıldığı bir eserdir.
Osmanlıların son döneminde yetişen ve yeni ilm-i kelâm hareketini temsil eden İzmirli İsmail Hakkı, 1914 reformu sırasında Dârü’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medresesi’nde siyer dersleri müfredatı çerçevesinde hazırlanmış olan bu eserinde, siyerin önemi, kaynakları ve tarih ilmindeki yeri hakkında kısa bir girişten sonra hadis türleri ve mevzû hadislere dair giriş mahiyetinde bilgiler vermektedir.
Dönemin önemli devlet adamlarından biri olan Ahmed Cevdet Paşa’nın oğlu Ali Sedad´ın bu eseri, Avrupa’da gelişen mantık akımlarına dair kendi alanında yazılmış ilk telif eserdir. Ayrıca ülkemizde cebirsel mantığa ve metodolojiye yer veren, kendi türünün ilk orijinal eseri olma özelliğine de sahiptir.
Yayın hayatına, İstanbul’da yayımlanan İkdam gazetesinin İsviçre muhabirliğiyle başlayan Mustafa Rahmi Balaban, 1923 yılından itibaren modern eğitim ve öğretim kurumlarıyla kitap ve öğretmen sayısının son derece az olduğu bu dönemde iyi yetişmiş bir eğitimci olarak modern pedagojinin ilke ve metotlarını yaymak, öğretmen yetiştirilmesine katkıda bulunmak maksadıyla psikoloji, pedagoji, felsefe, ahlâk, Türk dili, çocuk edebiyatı, medeniyet ve kültür tarihi gibi alanlarda telif ve tercüme olmak üzere seksen kadar eser yazmış ve bunların altmıştan fazlası yayımlanmıştır.
İstanbul’un çeşitli mekteplerinde görev yapan İzmirli İsmail Hakkı bu eserinde, hilâf ilminin tarifi, önemi ve konularından oluşan bir mukaddimeden sonra fıkhî istinbat, delil ve ahkâmdaki ihtilaflardan bahsetmiştir.
Milaslı İsmail Hakkı çalışmalarında din ve bilimin birbirine ters düşmeyeceği görüşünü merkeze oturtmuş ve bu çerçevede Şam Tıbbiye Mülkiyesi müdürlüğünü yaptığı dönemde bu eserini hazırlamıştır.
Arap edebiyatına dair çalışmalarıyla tanınan Cizvit papazı Luvis Şeyho´nun bu eseri, Arap edebiyatçılara ait edebi parçalar içeren bir antolojidir. Harekelemeyi tefsir ve şerh yapmakla eşdeğer gören müellif, tüm eserleri gibi bu eserini de tam harekeli şekilde hazırlamıştır.
Osmanlı Devleti´nin son dönemlerinde üst düzey bürokratlık ve bakanlıklar yapmış devlet adamı Ahmed Reşid, Mekteb-i Sultani´de okutmak için yazdığı bu eseriyle klasik belagat geleneğine Batı edebiyatı teorisini aşılayarak yerli bir edebiyat anlayışı elde etmiştir.
Galatasaray Mekteb-i Sultanisi Arapça öğretmeni olan Mehmed Şakir bu eserini, Arapçayı bir yabancı dil olarak kolay öğrenilir hale getirmek amacıyla, Mekteb-i Sultani’nin programına uygun olarak hazırlamıştır.